HİPERTANSİYON

Kalp tarafından kanın pompalanması için harcadığı güce Tansiyon / Kan Basıncı denir veya diğer değimle kanın arter duvarlarına yaptığı basınca kan basıncı denir. Kalbimizin sol tarafı kanı damarlara fışkırtırken kullandığı güce sistolik basınç diyoruz. Kalpten damara doğru kan atılma süreci tamamlanınca geriye kalan basınca da diyastolik basınç diyoruz.
Bugünün bilgileri çerçevesinde normal kabul edilen kan basıncı 120 / 80 mmHg.140 / 90 mmHg üzerine çıkıldığında Hipertansiyon kabul ediliyor. Arada kalan değerlere Prehipertansiyon veya diğer tabir ile Gizli Tansiyon denir.
Kan basıncı bir kısım faktörlere bağlıdır:
1.Damar içinde dolaşan kanın miktarına
2.Kan damarlarının çapına
3.Kalbimizin gücüne
4.Kan akışının önünde ki dirence
5.Kanın koyuluğuna / vizkositesine bağlıdır.
Tekrarlayalım kanın damarlar içerisinde dolaşabilmesi için belirli bir seviyede basınca ihtiyaç duyulur. Damarların esneme yeteneği vardır. Dolaşan kanın fiziksel hacmi azaldığı ( örneğin içinde ki su miktarı ) zaman, dolaşımda ki basıncı koruma adına damarların genişlikleri de küçülür. Basıncın korunmasında en büyük etken damarın çapıdır, gördüğüz gibi bu faktörde damar içerisinde dolaşan kanın miktarına bağlıdır. Çap küçüldükçe basınç artar, damar genişledikçe basınç azalır.
Acaba damar içinde ki kan hacmi değişmediğinde basınç nasıl korunuyor ?
Beden böyle bir durumla karşı-karşıya kalınca kalbin hızını artırarak tepki verir ve dolaşımda ki basınç korunur.
Şimdi öğrendiğimiz bilgiler ışığında organizmada cereyan eden fizylojik sürece bir göz atalım. Almamız gereken suyu bedenimize almadığımız zaman, beyin ve diğer yaşamsal organların korunabilmesi için diğer feda edilebilecek organlar ile birlikte kanımızdan da % 8 su çekilir.Yani dolaşımda ki basıncı oluşturan kanın fiziksel hacmi % 8 düşer, sonuçta doğal fizyolojik tepki olarak damarların yarıçapı küçülür ve damarlar daralır. Yaşam devam ettiği için bedene su girmese bile yani kanın fiziksel hacmi düşse bile hücrelere besin, oksijen vs. gitmek zorunda, bu durumda yapılacak tek şey var o da kalp hızının artırılmasıdır.
Vücut yavaş-yavaş çıkmaza doğru gidiyor. Hem kanın hacminin azalması, buna tepki olarak damarın yarıçapının küçülmesi, damar daraldığı için kan akışına karşı oluşan sürtünmeden dolayı kan akışı zorlaşır. Çevreye kan pompalamak ile vazifeli olan kalbimizin ihtiyaç duyduğu güç ve damarlarda oluşan basınç artar. Bu yüzden özellikle oksijensiz ortamlarda kalbimiz sıkışır
Yüksek Tansiyonun nedenleri
• Sigara
• Su Tüketiminin azalması
• Kilo fazlalığı veya obezite
• Fiziksel aktivite eksikliği,
• Diyette çok fazla rafine tuz
• Alkol tüketimi
• Stres
• İleri yaş
• Genetik
• Hipertansiyon Aile öyküsü
• Kronik böbrek hastalığı
• Adrenal ve tiroid bozuklukları
Hipertansiyonu genel olarak iki başlık altında inceleyebiliriz:
• Esansiyel Hipertansiyon (% 95’de etyoloji belli değil)
• İkincil Hipertansiyon (Seconder) : Altta yatan bir neden vardır.( Böbrek hastalığı, böbreküstü bezinin tümörüne bağlı, kan basıncını yükselten hormonların aşırı miktarda salgılanması, Doğum kontrol hapları (özellikle östrojen içeren ), Gebelik kan basıncını artırabilir.)
Tansiyonun yaşla birlikte görülme sıklığı artar.Yalnız son yıllarda Yüksek tansiyonda giderek yaş oranın düşmesinin nedeni ise, yeterince su içilmemesinden kaynaklanıyor. Tabii ki bu asıl sebebin yanında bir takım yan etkenlerde vardır. Bunlar, beslenme hataları, hareketsizlik, stres, çevre kirliliği, aşırı kilolar, şeker hastalığı, sigara gibi faktörler.
İşte kanda ki su miktarını artırmak istiyorsak önce su içmemiz lazım. Suyun hücrelere ulaşabilmesi ve ozmoz olayının korunması için de rafine edilmemiş tuz tüketmemiz lazım. Oysa kan basıncını düşüren bazı ilaçlar, organizmada ki su ve tuz oranını düşürmek için idrar ile dışarı atmaya çalışır.
Hipertansiyon ilaçları ve etkileri ?
1.Beta blokerler: Kalp hızını düşürerek kan basıncını aşağı çekmeyi hedeflerler. Hatırlayın yaşam devam ediyor ve bedenin ihtiyaçlarını karşılamak için kalbimiz hızını artıma ihtiyacı hissediyor. Peki biz kalp hızını düşürürsek ne olacak, vücudun oksijen ve madde ihtiyacı yeterince karşılanamayacağından, sürekli bir yorgunluk başlar. Ayrıca kanın oksijenlenmesini sağlayan ve kalbin çalışma ritmine göre çalışan akciğerlerde, bronşların şişmesine ödemine sebep olur.
2.Thiazid diüretikler: Böbrekler üzerinden idrar üretimini artırarak, kanın fiziksel hacmini oluşturan su miktarını düşürmeye çalışırlar. Su miktarı azalınca, kan basıncı düşer. Tabi hatırlayın kanın fiziksel hacminin azalması beraberinde damar yarı çapının da küçülmesi ve sonuçta kan basıncının tekrar yükselmesi demek, çünkü dokular hale besin / oksijen beklemekte. Bu durumda ilaç dozu sürekli artırılacak, ta ki vücut çıkmaza gireceği ana kadar. İlaç kanda ki suyu aşağı çeker, su azaldıkça çap küçülür, çap küçüldükçe tansiyon yükselir, tansiyon yükseldikçe ilacın miktarı artırılır vs.. Bu böylece vücut tamamen kuruyuncaya kadar sürer.
3.Kalsiyum antagonistleri: Damarları genişletir ve aynı zaman da kalp hızını düşürerek kan basıncını aşağı çekmeyi hedefleyen ilaç grubu
4.ACE-I: İki yönü ile etki eden ilaç grubu hem damarların karşı koyma gücünü zayıflatırken, diğer taraftan da kanda ki su ve tuz miktarını idrar ile dışarı atarak yüksek tansiyonu düşürmeye çalışır. Süreç yine aynı, şeytan çemberi gittikçe daralıyor.
Acaba rakamsal olarak kan basınç seviyesini aşağı çekmek sorunu çözüyor mu veya bunu yaparken dokuları ihtiyaç duydukları besin / oksijenden mahrum bırakmak uzun vade de o dokuların metabolizmalarında sorunlara yol açmaz mı ?
HAYIR BİZ BUNU YAPMAYACAZ
Yüksek tansiyondan nasıl kurtuluruz?
-İlk yapmamız gereken vücudun ihtiyacı olan suyu ve gerçek( rafine edilmemiş) tuzu ona vermek
-Sportif faaliyet ile birlikte damarların yarı çapı genişler bu kan dolaşımı önünde ki direnci kaldırır ve kalbimiz kan dolaşımının sağlanmasında daha fazla basınç uygulamasına gerek duymaz.
-Sigara damar sertleşmesine(ateroskleroz) neden oluyor, bu damar esnekliğinin ortadan kalkması ve neticede kan basıncı ayarlanmasının bozulması demektir, gerisini siz düşünün !
Aslında bütün hastalıklar bir tek hücrenin ihtiyacı olan kan, oksijen, su, mineral ve diğer hayati maddelerin o hücreye ulaştırılamaması ve hücrenin işleyişi sonucu oluşan atık maddelerin (allerjen, toksinlerin) oradan uzaklaştırılmaması sonucu başlar. Metabolizmada ki oluşan hatalar sonucu vücuttan bir kısım sinyaller yayılır. (örneğin; ateş, tansiyon yükselmesi, aşırı terleme, nefes kokması, sürekli yorgunluk, mutsuzluk, bağırsak problemleri v.s.) Yanılma burada başlar. Bu vücuttan gelen imdat çağrılarını hastalık düşünerek onları antihipertansifler, ağrı kesicilerle, antiallerjenler, ateş düşürücülerle v.s. baskılarız. Oysa yapılması gereken vücudun kendi iç mekanizmalarını harekete geçirerek şifaya kavuşma istikametinde yardımcı olmaktır. Biz hastanın şifaya ancak beden, duygu, düşünce/bilinçaltı ve ruhun bir bütün olarak tedavi edilmesi sonucu kavuşacağına inanırız. Hipertansiyonda böyle bir durumdur. Ve kliniğimizde tek bir tedavi şeklinin değil birçok yöntemin birlikte hareketi sonucu başarıyı hedefleriz.
Dr. Ceyhun NURİ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HUZURSUZ BACAK SENDROMUNDA ...

Ürogenital Hastalıklar - Kadın Hastalıkları

ROMATOLOJİK HASTALIKLAR - ROMATOLOJİK EKLEM HASTALIKLARI